Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 35,0619 | 35,1251 | |
EURO | 36,4162 | 36,4818 | |
Dostlar merhaba;
Faydalı olacağı düşüncesi ile geçmişte köyümüzde (Çorum-Alaca-Külah Köyü) yoğun bir şekilde kullanılmış olduğu halde, şimdi unutulmaya yüz tutmuş kelimeleri, anlamları ile birlikte Türk Dil Kurumu’nun Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü’nden de yararlanmak suretiyle derlemeye çalıştım.
Bilindiği üzere, “Başlı başına bir anlamı olan veya söz içinde anlama yardım eden bir veya birkaç heceden ibaret ses" şeklinde tanımlanan kelime, canlı varlıklar gibi doğar, belirli bir dönem etkin olarak varlığını sürdürür ve toplumsal yaşamdaki değişime bağlı olarak yerini başka kelime veya kelimelere bırakır. Sizlerin de göreceği üzere, derlenen kelimeler ağırlıklı olarak, tarım toplumunun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla üretilmiş kelimelerden oluşmaktadır. Nasıl avcı-toplayıcı toplumun üretmiş olduğu kelimelerin unutulma süreci, tarım toplumuna geçişle birlikte başlamış ise, yaşanmakta olan süreç de, kaçınılmaz olarak tarım toplumunun üretmiş olduğu kelimeleri unutturacaktır. Dolayısıyla bu derleme; derlemede yer alan kelimelerin günlük hayatta kullanımını sağlamayı veya unutulmalarını önlemeyi amaçlamamakta. Bu kelimeleri anlamları ile birlikte yazılı hale getirerek bizden sonraki nesillere bir iz olarak intikal ettirmeyi, sonraki nesillerin bizim ve bizden önceki neslin yaşamları hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamayı, ayrıca köyümüzde kullanılmış olan kelimelerin, başka yörelerde de kullanılmış olmasından hareketle, araştırmacıların yöreler arasında bağlantı kurmalarına da (Diller arasındaki benzerliklerin, köylerde yaşayan insanların kökenlerini tespit etmeye katkı sağlayacağı düşüncesi ile) yardımcı olmayı amaçlamaktadır.
Bununla birlikte, Pir Sultan Abdal’ın “Siyaset günleri gelip çatmadan/Açılın kapılar şaha gidelim” dizesi ile perişan ve zor şartlarda yaşamış olanlarla ilgili olarak bizim oralarda kullanılan “çok siyaset çekti” cümlesinde de geçtiği şekilde “eziyetli, işkenceli, kötü günler geçirme” anlamında kullanılan “siyaset” kelimesinde olduğu gibi, günümüzde kelimelere çok farklı anlamların yüklenmiş olduğu da gözlemlenmiş olacaktır.
Diğer taraftan, bu derlemeyi okuyan, bizim ve bizden önceki neslin farklı bir tat alacağını, kelimeleri okuduklarında, o kelime ile ilgili bir anılarının tazeleneceğini hatta o anı yaşayacaklarını düşünmekteyim. Şöyle ki, şimdi unutulmuş olmakla birlikte, bizim çocukluğumuzda çimlendirilmiş buğdayın ezilmesi sonucu elde edilen suyun, kaynatılması ile hazırlanan tatlı için kullanılan “uhut” kelimesini okuduklarında, annelerinin veya ebelerinin uhut yapımı sürecinde yaşadıklarını hatırlayarak o günleri yâd edeceklerdir.
Derlemenin oluşturulması sırasında, bizim köye veya o yöreye özgün kelimelere yer vermeye, bozuk Türkçe kullanımı dolayısıyla, farklılaştırılan kelimelere yer vermemeye çalıştım. Örneğin Şose/Susa, Çekirdek/Çiğit gibi kelimeler ile, “R” ile başlayan kelimelerin önüne “I” veya “İ” getirilerek kullanılan kelimelere yer vermedim. (Bilindiği gibi, “R” harfiyle başlayan Türkçe kelime olmadığından, Türkler “R” ile başlayan kelimeleri söylemekte zorlanırlar ve “R”nin önüne “I” veya “İ” getirerek bu kelimeleri söylerler. Irahı, Iramazan, İrabiye, İremzi şeklinde söylenen kelimeler buna örnek olarak verilebilir.)
Eksik veya yanlışlıklar olabilir. Eksikliklerinin tamamlanmasına katkı sunacak, yanlışlıkların düzeltilmesine yardımcı olacak arkadaşlara şimdiden teşekkür ederim. Ayrıca, bu çalışmanın okuyanlara yararlı olmasını dilerim.
Cemal GÖRÜR
07.04.2010
Abaro: Şaşkınlık halinde söylenen söz.
Acuze: Huysuz, çirkin yaşlı kadın.
Acarık: Yoksul.
Ağartı: Süt, yoğurt ve ayranın tamamı için kullanılan söz.
Ağdık: Dengesiz, bir yana devrilecek durumda olan.
Ağdırmak: Bir tarafın diğerine kıyasen fazla olması durumu. Bir şeyi yeterinden fazla vermek. Bol bol koymak, doldurmak.
Ağız: Yavrulayan hayvanların ilk sütü.
Ağız bağı: Çuval ağzı bağlamakta kullanılan ip. Sicim.
Alaaz: Boş boğaz, geveze, dalga geçerek konuşan.
Alazlamak: Yüzde oluşan şişliklerin üzerine sıcak demir (ersin) uygulanarak tedavi etmek.
Algın: Hastalıklı, zayıf.
Aleşmek: Oyalanmak. Bir iş de olması gerekenden fazla zaman geçirmek.
Alık: Çok fakir olanların yatak,yorgan gibi eşyaları için kullanılmaktadır.
Anadut: Ekin saplarının toplanması ve kağnıya yüklenmesinde kullanılan, yukarıya kavisli iki altta bir üstte parmakları olan uzun saplı ağaçtan yapılma gereç.
Andal: Evlek alınması sırasında oluşturulan iz. Evlek sınırı.
April: Nisan ayı
Ardak: İçi boş, dayanıksız, içten çürümüş, hastalıklı ağaç, insanlar için de beddua olarak kullanılır.
Ağrek: Hayvanların toplandığı yer.
Argaç: Davar sürülerinin doyduktan sonra dinlenmeleri için yatırıldığı durumu anlatan söz.
Avara: İşsiz, boş.
Avgın: Suyun başka bir yere götürülmesi amacıyla açılan hendeğin içine eğim verilerek taş veya tuğla döşenmesi suretiyle meydana getirilen ve üstü toprakla örtülmüş olan suyolu.
Badal: Merdiven basamağı.
Badı: Kaz.
Belermek (Belertmek): Kızarak, şaşkınlıkla veya isteksizce bakmak. (Gözü belerdi veya gözünü belertti şeklinde kullanılmakta)
Belinlemek: Korkuyla karışık şaşkınlık durumu, Sıçrayarak ve korkuyla uyanan kimsenin olayı kavramaya çalışmakta geçirdiği süredeki durumu için kullanılmaktadır.
Bıcaklık: Mutfak gereçlerinin konulması amacıyla evin bir köşesine ağaçtan yapılmış olan raf.
Bıldır: Geçen yıl,
Bicimcik: Çok az, çok ufak, bir tutam.
Bişi: Yassı hale getirilmiş hamurun kızarmış yağda pişirilmesi sonucu elde edilen yiyecek.
Boyna: Sürekli, ara vermeden, devamlı.
Böğelek (Böelek): Hayvanları sokan sinekten daha büyük bir böcek. Hayvanların, böceğin sokmasından dolayı kontrolsüz vaziyette sağa sola kaçmalarını anlatmak için böğelek tuttu denmekte.
Bükme: Kalın yufka şekline getirilmiş hamurun bir tarafına, yumurta, çökelek veya doğranmış soğan konulup kapatılan ve daha sonra saçta pişirilen yiyecek.
Buymak: Üşümek
Calaz: Mısır sapı
Cazı: Kötülük yapmaya hazır yaşlı kadın, cadı
Cedelleşmek: Kavga ile sonuçlanmayan atışma. Çekişmek, dalaşmak.
Cemek: Çift sürme sırasında sabana veya pulluğa biriken toprağı temizlemekte kullanılan, öğendere vazifesini de gören ucunda ersin şeklinde demir bulunan değnek.
Cıbır: Üzerinde ot dahi kalmamış arazi parçası. Çok yoksul insanlar içinde kullanılır.
Cılga: Bir insanın gidebileceği genişlikte toprak yol.
Cılh (Cılk): Bozulmuş yumurta. Tohumu olmayan yumurta
Cızlak: Koyu ayran kıvamına getirilmiş, mayalı buğday unu hamurunun kızgın saca veya tavaya dökülerek pişirilmesi sonucu elde edilen yiyecek. Krep.
Cibre: Pekmez yapımı sırasında suyu sıkılan üzümün kalan kısmı. Şarap veya rakı yapımında kullanılabilir.
Cicim: Yüklüğün üzerine örtülen veya duvara asılan ince dokunmuş kilim.
Cimcik: İki parmak ucuyla alınan miktar, tutam.
Cüher: Türbelerden veya kutsal yerlerden alınan toprak.
Culuk: Hindi. Saf insanlar içinde kullanılmaktadır.
Çaal: Tarlanın yüzündeki çakıl taşların temizlenmesi sonucu oluşturulmuş taş birikintisi.
Çapar: Yüzünde bol miktarda çili olan insan. Alacalı boz renkli köpekler içinde kullanılmaktadır.
Çebiş: Keçi yavrusu.
Çeç: Savrum sonucu, samanından ayrılmış buğday ve arpa tanelerinden oluşan yığın.
Çemkirmek: Büyüklerin yapılmasını istediği bir hususu yapmama konusunda sert bir şekilde tepki gösterme durumu.
Çenilemek: Canı yanan köpeğin çıkartmış olduğu ses.
Çeten: Saman ve benzeri yükleri taşımak amacıyla sepet şeklinde örülere kağnıya yerleştirilen gereç.
Çıtlık: Kökünün kanatılması ile çıkan sütünün kurutulması sonucu sakız elde edilen bir bitki. Süpürge olarak ta kullanılmaktadır.
Çimeklik : Odanın bir köşesine betondan yapılmış olan ve dışarı pis su akarı olan yıkanma yeri,
Çimmek: Yıkanmak,
Çimtinmek: Gönülsüz bir şekilde yemek. Genellikle hayvanların hasta olduğu zamanlarda önüne konulan yiyecekleri iştahsız bir şekilde yemeye çalışması dolayısıyla kullanılmaktadır.
Çinik (Çerik) : 8 kiloluk tahıl ölçme birimi.
Çirtim: Üzüm salkımının küçük parçaları. Ayrıca çok küçük yiyecek parçası içinde kullanılmaktadır.
Çirtmek: Küçük parçalar şeklinde yontmak.
Çoluş: Hayvanların kağnıdaki yükü çekememesi durumunda, yükün çekilebilmesi için onların önüne ilave hayvan koşulması durumunda kullanılan söz.
Çorlu: Hastalık nedeniyle halsiz düşmüş. Sürekli hasta olan kimse.
Çöğdürmek: Erkek çocukların ayakta işediği durum için kullanılmaktadır. Sidiklemek.
Çörten: Toprak damlarda (Dambaşında) biriken yağmur sularının duvarlara zarar vermeden atılmasını sağlayan, ağaçtan yapılma üstü açık oluk, Ayrıca pınarlarda suyun ileriye akmasını sağlayan düzenek içinde kullanılır.
Çörtük: Eğri büğrü, kısa, yeterli niteliklere sahip olmayan.
Dıhız (Dıkız): Toprağın tava gelmemiş hali. Şaka kaldırmayan. Tepki göstermeye hazır insan. Sıkışık
Dıngıl: Dalga geçerek boş boş konuşmak.
Dıvrak: Derli toplu. Yakışıklı.
Dinelmek: Ayakta durmak.
Dirgen: Harmanda sapların dağıtılmasında ve aktarılmasında kullanılan yukarıya kavisli iki parmağı bulunan uzun saplı ağaçtan yapılma gereç.
Domuşmak: Bozulmuş bir şekilde sessiz ve dargın durmak.
Donukmak: Durgunlaşmak. Olumsuz bir haberden dolayı oluşan hal.
Dölek: Sakin, uyumlu, ağırbaşlı, ayrıca düz tarla içinde kullanılmaktadır.
Dulda: Rüzgâr almayan kuytu yer.
Duluk: Saçın yan yüzlere doğru uzayan kısmı.
Dulukcak: Kadınların dulluklarını tutturmak için kullandıkları parça.
Düğdü: Çekiç ve keserin çivi çakmak için kullanılan yuvarlak kısmı.
Ede: Ağabey.
Eke: Büyümüş, yaşça büyük olan. Yaşından büyük laf edenler için Ekemiş kullanılmaktadır.
Ellaham: Sanki
Emen: Bağ çubuğu veya sebze dikmek için oluşturulan derin olmayan çukur.
Erinmek: Bir işi yapmaya isteksiz olma durumu, üşenmek.
Ersin: Hamurun küçük parçalara bölünmesinde, çöreklerin saçtan ayrılmasında kullanılan yassı demirden yapılma saplı gereç.
Evlek: Tarlanın ekimi sırasında, tohumun eşit dağılımını sağlamak üzere, ayak izi ile veya sabanla oluşturulan dönümden küçük toprak parçası.
Evraç: Yufkanın saçta pişirilmesi sürecinde kullanılan tahtadan yapılma gereç.
Fışkı: Sulu hayvan pisliği.
Firik: Taneleri oluşmakla birlikte biçilecek hale gelmemiş buğday başağı. Buğdayın tam olarak olgunlaşmamış hali. (Bu nitelikte olan başakların ot ateşinde pişirilmesi içinde kullanılmaktadır.)
Gaal: Hayvan pisliğinin soba veya tandırda yakılmak için kurutulmuş küçük parçaları.
Gada: Dert, bela. (Gadanı alayım şeklinde kullanılır)
Gadem: Bir an önce anlamında kullanılmaktadır. (Bir gadem evvel şeklinde)
Galıç: Orak.
Ganırtmak: Kıracak derecede zorlamak, bükmek
Gatık-Çalkama: Ayran.
Gavsara: Koyun ve kuzulara yem vermek için, tahtadan yapılma kısa ayakları olan taşına bilir yemlik.
Gavurga: Önceden haşlanarak (hedik haline getirilmiş) kurutulmuş veya bu işlemden geçmemiş buğdayın kızgın saçta çedene (kendir tohumu) ile birlikte kavrularak elde edilen, bilhassa kış gecelerinde yenen çereze verilen ad.
Gavuz: Buğday kabuğu. Taneleri alınmış başağın kalan kısmı.
Geçkere: Hayvan pisliklerinin dışarı atılmasında kullanılan sepet şeklinde ağaç dallarıyla örülmüş, önden ve arkadan iki kişini kollarından tutmak suretiyle taşıyabildiği gereç.
Gelep: İp çilesi.
Geven: Kökünde bulunan yağ, yemeye elverişli olan, kırlarda büyüyen dikenli bir bitki.
Gıdım: Çok az.
Gilik: Mayasız hamurdan yapılan, saçta pişirilen yiyecek. Bazlama.
Girenlik: Fazla eşya (Öte beri) ve yiyeceklerin konduğu oda.
Gobel: Kimsesi olmayan oğlan çocuğu.
Gödek: Kısa kalmış. Büyümemiş.
Golbez: Birkaç aylık besili köpek yavrusu.
Golik (Golük): Dişi eşek.
Gölermek: Uygunsuz vaziyette uzanmak.
Gözer: Buğday arpa gibi tahıl ürünlerinin elenmesinde kullanılan, sırım ve kasnakta oluşan iri gözlü kalbur.
Gubarmak: Böbürlenmek, Havalanmak, Hindinin tüylerini kabartmış hali içinde kullanılmaktadır.
Gubaşmak: İki ailenin herk, hasat gibi büyük işlerini yapmak üzere bir araya gelmeleri.
Gurdalamak: Karıştırmak, Kapanmış bir olay açığa çıkarmak (olumlu veya olumsuz anlamda) için uğraşmak.
Gübür: Temizlik sonucu oluşan toz toprak.
Gücük: Şubat ayı.
Günülemek: Kıskanmak.
Gürk: Kuluçkaya yatırılma zamanı gelmiş veya kuluçkaya yatırılmış tavuk.
Habire: Devamlı, Durmaksızın.
Haklağa: 16 Kg. gelen tahılların ölçümünde kullanılan ölçü birimi.
Hakulah (Hahıllah): Dedeler için tüm evlerden toplanan buğday, Abdallara verilen tahıl ürünleri içinde kullanılmaktadır.
Hapaz: Bir avuç dolusu.
Hasıda : Pekmez ve nişastadan yapılan muhallebiye benzeyen tatlı.
Hayat: Ev işlerinin büyük bir kısmının yapıldığı, evin girişinde bulunan yer.
Heleotü: Bıldırcın.
Helik: Küçük boyutlu taş.
Helke: Pınardan su getirmede veya süt sağmada kullanılan bakırdan yapılma kulplu gereç.
Herk: Tarlanın dinlenmeye bırakılması hali. Ekim yapılmadan sürülmüş tarla.
Herkil: Buğday ve arpa koymak amacıyla kerpiçten yapılma bölme.
Heyiklemek : Tehlikeyi hissederek tetikte durma, şüpheli bir vaziyette ortamı gözetleme.
Hezen: Büyük ağaç parçası.
Horanta: Evde (hanede) yaşayan insanların tamamı.
Hoyhoy: Boş boş.
Höbek: Dövenle sürülen arpa ve buğdayın, yağmur ve rüzgardan zarar görmemesi amacıyla veya savrulabilir halde olması için bir araya toplanması.
Hüşümlenmek: Kötü bir şey olacakmış veya yapılacakmış gibi korkuya kapılma, tedirgin olma, şüphelenme.
Ilıkman: İçinde gazyağı koymak için konik haznesi olan, fanusu olmayan fitilli lamba, idare lambası.
Ismarıç: Sipariş.
Istar: Halı ve kilim dokumak için oluşturulan tezgah.
İğ: Yünün ip haline getirilmesinde kullanılan ağaçtan yapılma gereç.
İlistir: Süzgeç.
İskedos: Belirli bir düzen dahilinde dizilmiş kalasların arasının kerpiçle doldurulması sonucu oluşan duvar.
İskembe: Ağaçtan yapılmış sandalye.
İşgillenmek : Kuşkulanma, Şüphelenme.
İta: Un eleme sırasında yere serilen bez.
Karaca: Kalitesiz üzümden veya pekmez yapımına elverişli olmaya üzümlerden yapılan, pekmeze benzeyen koyu ve siyah yiyecek.
Karaçav: Sapın tarladan getirilmesi için kağnı ve at arabalarının kalaslarla genişletilmiş hali
Kaykılmak: Abartılı bir şekilde geriye doğru yaslanmak. Ölenler içinde kullanılmakta.
Kerme: Koyun ağılında veya ahırlarda sıkışarak birikmiş ve kurumuş haldeki hayvan dışkısı. Tezek şekline getirilerek yakacak olarak da kullanılabilir.
Kes: Otun hayvanların yiyeceği şekilde inceltilmiş samanı
Kesmik: Savrum sonucu oluşan ve içinde buğday taneli başkalarında bulunduğu iri saman yığını.
Keşik: Yapma veya yararlanma sırası.
Kısmık: Eli sıkı.
Kirik: Eşek yavrusu, sıpa.
Kirkit: Halı ve kilim dokumasında kullanılan demirden yapılma dişli gereç.
Kirmen: Yün eğirmekte kullanılan üç parçadan oluşan ağaçtan yapılma gereç.
Kirtik: Sabunun küçülmüş hali, iz, belirti.
Kiskiç: Bitki köklerinin topraktan çıkartılması için kullanılan, ucu sivri değnek.
Kişkirtmek: Köpeğin insana saldırmasını sağlamak, insanlar içinde kullanılmakta.
Kop: Kağnı tekerinin hayvanlara zarar vermemesi amacıyla, koşulan hayvanın arkasında yer alan ve yatay şekilde kağnıya sabitlenen kalas.(Öküz olmadan kop?e ?)
Koşam: İki elin açık şekilde yan yana gelmesiyle oluşan avuç.
Kösa: Ateş karıştırmaya yarayan bir ucu yanmış ağaç.
Kulunç(Kuluç) :Sırt veya omuzda oluşan yel.
Kuşluk: Sabah ile öğle arası, koyunların sabah yaylımından gelme zamanı.
Kücü: Dokuma tezgahında (Istar) kullanılan sopa.
Kürtün: Sertleşmiş kar birikintisi.
Küt: Kötürüm.
Loğ Taşı: Yağmur ve kar sularının eve sızmasını önlemek amacıyla, ev damlarına serilen toprak ve çorağı sıkıştırmak üzere kullanılan, ağaçtan çekme gereci bulunan silindir şeklinde taş.
Malama: Sapın taneleri ile birlikte saman olmuş hali. Tanelerinden ayrılmamış saman.
Malamat: Rezil. Utanç verici durum. Dile düşme.
Maşalama: Bostanlarda farklı ürünlerin ekiminde kullanılmak üzere bölünmüş toprak parçası.
Mazarat: Yaramaz Etrafına zarar veren.
Mırık: Yapışkan sulu çamur.
Mitil: Yüz geçirilmemiş, yıpranmış yorgan veya minder.
Mucur : Haklanın dörtte biri kadar olan (4 Kg.) tahıl ölçü birimi.
Mudara: Devrilmeye, yıkılmaya hazır. Sağlam durmayan, bozuk, çürük, işe yaramz.
Musmul: Düzgün
Nodul: Öğenderenin ucundaki sivri demir.
Ovmaç: Küçük parçalar haline getirilmiş yufka ekmeğin üzerine, kızartılmış tereyağı dökülerek elde edilen (Tereyağı ekmek parçalarına yedirilir) ve genellikle çobanlara azık olarak konulan yiyecek. (Yumurtalıda yapılabilir)
Okuntu: Düğün davetiyesi (Gömlek, elbiselik, çorap vb. eşyaların davetiye olarak kullanılması durumunda söylenir.)
Oyulgamak: Sökük yerlerin idare edecek şekilde dikilmek. Kabaca dikmek.
Öğendere (Üvendire): Çift sürme sırasında öküzleri uyarmada kullanılan, demirden sivri ucu bulunan uzun değnek.
Öğürsek: İneklerin çiftleşmeye hazır olma hali
Öllük(Höllük): Bebeğin rahatlığını sağlamak amacıyla, bebeğin kundaklanması sırasında ısıtılarak kullanılan elenmiş toprak.
Örük: Saç örgüsü.
Palazımak: Aniden hızlı bir şekilde koşmak.
Partal: Abartılı bir şekilde anlatım. Olduğundan farklı anlatmak,
Patlangıç: Bir sistem dahilinde söğüt ağacı dalının zedelenmeden kabuğundan ayrılarak, bu daldan yapılmış mermiyi atacak vaziyete getirilmesi sonucu elde edilen çocuk oyuncağı.
Peyk: Dedenin cem için köye geleceği zamanı bildiren aynı zamanda köyler arasında haberleşmeyi sağlayan kişi.
Peyke: Köşe, evin uzak yeri.
Pırçalık: Kırlarda yetişen, kökü ve yaprakları yenebilen, sarı çiçekli bitki.
Pinnik: Kümes.
Pürçüklü: Havuç.
Saçkı: Tandırın yakılmasında veya saç sobalarda kullanılan hayvanların yemediği iri saman.
Sadır: Dışkı ile veya sidikle kirlenmiş, lekelenmiş, lekeli.
Sakar: Saçının bir bölgesinde toplu halde beyaz olan.
Sanıtmak (Sanırtmak): Anlamsız bir şekilde boş boş bakmak.
Seğirtmek: Hedefe doğru ani şekilde hızlıca hareket etmek.
Sehem: Paya düşün Hisse.
Seki: mutfak olarak da kullanılan evin bölümü, ayrıca ahırlarda insanların oturmaları için tahta ve kalaslardan yapılma yüksek yerler içinde kullanılmıştır.
Seklem: Bir insanın taşıyabileceği tahıl doldurulabilen, kendirin liflerinden yapılma çuval.
Selmek: Pervasız bir şekilde hareket etmek. Uygun olmayan, kötü davranış göstermek.
Seme: Saf, İyi niyetli, Söylenenlerin ve olayların gerçek amacını idrak edemeyen.
Semere: Fayda
Serpenek: Toprak damlı evlerde, duvarın yağmurdan korunması amacıyla yapılan saçak.
Seten: Bulgur yapımı sırasında, kaynatıldıktan sonra kurutulan buğday tanelerinin kabuğunu ayırmaya yarayan, içe bükey zemin üzerinde hayvan gücü ile döndürülebilen taş silindiri olan düzenek.
Sındı: Makas.
Sınıkçı: Kırık ve çıkıkları tedavi eden kişi.
Sıracalı: Hastalıklı.
Sıyırgı: Önünde tablası olan harmanda samanları bir araya getirilmede veya toprak damlardaki karların temizlemede kullanılan ağaçtan yapılma gereç.
Sinlek: Yeri mezar anlamında beddua edilirken kullanılan söz.
Sinsin: Ateşin etrafında dönerek oynanan bir halk oyunu.
Sitil: Bir çocuğun taşıyabileceği büyüklükte, yoğur, süt gibi sulu yiyeceklerin taşınmasında kullanılan (Bilhassa tarlaya azık gönderme sırasında) kulplu kova.
Siyaset: Eziyet. İşkence. Kötü hareket. (Çok siyaset çekti.)
Siyec: Toprak damların yapı sırasında, kalasların üzerine dizilen yapraklarından temizlenmiş çalı. (Dökülmüş yaprağı kalmış siyeci.)
Siymek: İşemek.
Sokranmak: Gönülsüz iş yaparken, karşı tarafın duyacağı şekilde kendi kedine söylenmek.
Soku: İnsanların tokmak kullanmak suretiyle bulgur dövdüğü taştan yapılma büyük dibek.
Sokum: Lokma, Genellikle yufka ile yemek yeme sırasında, bir defada ağza sığabilecek büyüklükteki lokma için kullanılır.
Sorutmak: Ayakta durmak.
Söve: Kapı ve pencerelerin oturtulduğu kasa.
Sünepe: Beceriksiz, elinden iş gelmeye, başı boş.
Şaçüstü : İçine yağ konulara oklava ile açılan hamurun yağlı saçta pişirilmesi sonucu elde edilen yiyecek.
Şelek: Bir insanın sırtında taşıyabileceği ağırlıkta olan yük.
Şikirsiz: Görünüşü iyi olmayan, kılıksız, sevimsiz bir görünüşü olan.
Şinefit: Pekmez yapımızda üzümlerin taşınması ve suyunun çıkartılması sırasında kullanılan, kağnının üzerine de konulabilen tahtadan yapılma büyük gereç.
Şişek: Kuzulama dönemine girmiş koyun.
Süyem: Başparmakla işaret parmağı arasındaki uzaklık
Talaz: Havanın çok sıcak olduğu zamanlarda ani hava değişikliğinden kaynaklı, tozları yukarı kaldıran, kısa süreli, küçük çaplı hortum.
Tavatır: Kusursuz, çok iyi
Tebelleş Olmak: Sırnaşmak, yakaya yapışmak, musallat olma durumu.
Temek: Damlarda hayvan pisliklerinin dışarı atılması için kullanılan pencere.
Teşt: Hamur yoğurmada veya elle çamaşır yıkamada kullanılan, bakırdan yapılma gereç.
Tezikmek: Bilinçsiz bir şekilde uzaklaşanlar (sağa sola) için kullanılan (hayvan ve insanlar için) bir söz. (Tezikmiş kuş bile yuvaya döndü)
Tığ: Tanelerinden ayrılmış samanın yağmurdan ve rüzgardan etkilenmemesi için belli bir düzende biriktirilmesi.
Toklu: Bir yaşında olan erkek kuzu
Toplu: Kerpiçten yapılma, toprak damlı evlerin pencereleri için kullanılan söz,
Toygaşı (Toyga aşı): Süzme yoğurt ile yapılan, üzerine kızartılmış tereyağı ve nane dökülerek yenen bir çorba.
Tuman: Paçalı don.
Tüye müye: Rasgele, bilinçsiz bir şekilde.
Uğunmak: Ağlaya ağlaya bayılma, kendinden geçme durumu. Çok hızlı dönen topaç içinde kullanılmaktadır.
Uğurluk: Önlük
Uhut: Çimlendirilmiş buğdayın ezilmesi sonucu elde edilen suyun, kaynatılması ile hazırlanan bir tatlı.
Üntüzlenmek: Yavaş hareketlerde bulunmak, oyalanmak.
Üvez: Sivrisineğe benzeyen, yazları insanlara rahatsızlık veren böcek.
Yadırgı: Sürüden olmayan, yabancı, genellikle hayvanlar için kullanılır.
Yağrık: Odun yarmak için kullanılan kütük.
Yanaz: Sürüden ayrı, kendi başına hareket eden hayvanlar için kullanılan söz.
Yanır: Aşırı yük taşıtmaktan dolayı eşeğin sırtında oluşan yara bere.
Yarpız: Sulak yerlerde kendiliğinde yetişen nane. Yabani nane.
Yekinmek: Bir şeyi yapmak için harekete geçmek, davranmak.
Yelikmek: Haddini aşmak, şımarmak, pervasızca hareket etmek
Yeltenmek: Yapmaya çalışmak, teşebbüs etmek, yelkinme.
Yumuş: Kendinden küçük olanlara iş buyurma, bir şeyin yapılmasını istemek
Yunaklık: Köyün çamaşır yıkama ve banyo yapma ihtiyacını karşılayan, bir sıra dahilinde kullanılan yer.
Yüklük: Yatak, yorgan ve yastıklar için odanın bir köşesinde ayrılan yer.
Yüksünmek: Bir şeyi yapmayı istememek, bilhassa bir insanın bakımını istememe durumu için kullanılır.
Yülütmek: Saç veya sakalın usturayla tıraş ettirmek.
Zağar: Küçük köpek
Zavrak: Küçük boy salatalık, Hıyar
Zehen: Metalden yapılma tabak
Zerze: Dış kapı kilidi, (Kapıları zerzeli.)
YÖREMİZE ÖZGÜ SÖZCÜKLER
Yöresel sözcüklerin Türkçenin ses yapısını gerçek anlamda ortaya koyduğunu farkına varan Atatürk ülkenin her yerinde görevli öğretmenler aracılığıyla yöresel sözcükleri derleterek bu gün bile büyük yararları olan derleme sözcüğünü hazırlatmış ve Türk Dil Kurumunun yeni sözcükler üretirken bu derlenen sözcüklerin ses yapısından yararlanılması gerektiğini ifade etmiştir. Çünkü yeni sözcüklerin toplum tarafından kabul görmesi için Türkçe ses kurallarına uyumlu olması gerektiği göz ardı edilemez bir gerçek.
Daha önceden Cemal GÖRÜR kardeşimiz bu konuda güzel bir çalışma yapmış ve bu çalışma köy sayfamızda yayınlanmıştı, bende ona küçük bir katkı olmak üzere birkaç sözcük eklemek istiyor ve her zaman olduğu gibi bu konuda herkesin yardımını bekliyorum
Alaağız: Boşboğaz, gereksiz konuşan
Ağcalık: Bahşiş
Curlamak : Bir yeri ele geçirmek, özellikle çocuk oyununda yer kapmak
Çember: Baş örtüsü, yazma
Çene: Bir yapının,arsanın yada sokağın köşesi
Çot: Ellerin felç ve diğer nedenlerden dolayı kullanılmaması
Dabaz(olmak): Alerjiye bağlı deride kaşıntılı kabarma
Duluk: Yüzün iki yanında kulakların ön bölümündeki saç yada sakal
Duşka: Alnın yan bölümleri
Elevay: Beceriksiz, işini kotaramayan
Erinmek: Üşenmek
Firik: Tahıl grubundan bitkilerin olgunlaşma öncesi durumu
Fırlanmak: Bir köşeyi dönerek gözden kaybolmak
Holasa: Zevzek, gereksiz yere espri yapan
İbik: Bir şeyin kenarı, köşesi
Kağşamak: Yapılı, kurulu bir sistemin gevşemesi, çözülmesi
Kaysaklanmak: Bir yaranın kapanması yada bir şeyin üzerinin kabuk bağlaması
Kıvıtmak: Kapı yada pencereyi aralamak
Küt: Ayakları tutmayan yürüyemeyen
Kütürüz: İri kemikli, atletik yapılı kişi
Perçem: Alına dökülen saç, kakül
Peydah olmak: Birden bire ortaya çıkmak
Peylemek: Bir kadının töre ve gelenek dışı çocuk sahibi olması
Pöçük: Kuyruk sokumu kemiği
Pöçelemek: Ne yapacağına karar veremez durumda zorda kalmak
Püsek: Sisli ve yağmurlu hava durumu
Salım: Nezle
Şına: Kağnı ve at arabası tekerleklerine geçirilen metal çember
Tırık: Hastalık ve bakımsızlıktan dolayı zayıf ve güçsüz düşmüş
Toplu: Pencere
Tortu: Türk seyirlik oyunlarında üst üste giysiler giyerek yaratılan tipleme
Yasan: Sevgili
Yoymak: Görülen düşün biri tarafından yorumlanması
Uğrun: Gizli, saklı
Sözcükler yöresel anlamları göz önüne alınarak açıklanmıştır ve bir kültürün kaybolmaması için herkesin elbirliği etmesi gerektiğine inanıyor ve katkılarını bekliyorum. Okuyan herkese saygılar sevgiler. Galip COŞKUN
Börtlemek, Börtletmek: Haşlanmak, haşlamak
Cılga: Keçi yolu, yolak, patika
Coplan: Derin dere, vadi
Dadanmak: Bir şeye alışmak, huy haline getirmek
Dıkız: Kapalı bir kabın içine konulması gerekenden daha çok şey
Koymak
Elçim: Bir elin tutabileceği kadar ölçüde olan, tutam
Ergen: Hiç evlenmemiş bekar genç kız yada erkek
Giçişmek: Kaşınmak
Göynümek: Tutuşma derecesine gelmeyecek kadar yanmak
Günülemek: Kıskanmak
Günücü: Kıskanç
Kalın: Eskiden evliliklerde kız babasının erkek tarafından istediği para,
başlık
Kavuz: Buğday, arpa, yulaf gibi tahıl tanelerinin en dış kabuğu
Kıbal: Bir kişinin dış görünüşü, boy pos
Kıran: Ölümcül salgın hastalık
Kıranartığı: Ölümcül salgın hastalıktan kurtulmuş kişi
Kısmık: Eli sıkı, cimri
desen, nakış
Köpümek: Yorgan, döşek gibi nesneleri içine konan yün, pamuk gibi
kılıf içine eşit yayarak dikmek, sırımak
Peyke: Köşe
Selmek: Şımarmak
Sığıç: Bir kişinin yanında sığıntı durumunda olan
Süyem: Baş parmakla işaret parmağı arasındaki açıklık ölçüsünde olan
Tıknaz: Kısa değil ama çokta uzun olmayan, ortaya yakın boy
Yanır: Yük hayvanlarının yük taşımakta yada eğer ve semerin yol açtığı
sırtlarında oluşan yara
Yelikmek: Şımarmak, selmek
Yellemek: Az yanan bir ateşi canlandırmak düz bir nesneyi ateşe doğru
sallayarak hava vermek, yelpazelemek